Azınlıkça / “Azınlıklar Türkiye’yi doğru okudu” Herkül Millas –
@HerkulMillas 15.2.2016 […] Sevilmeyenlerin (yani azınlıkların) malları el değiştirirdi. Bu konudaki büyük ‘atılım’, kaçırtmalar ve nüfus mübadelesiyle oldu. Benim yaşadığım, daha sonraki Varlık Vergisi idi. Şimdi kayyumlar yapıyor benzer işi. Azınlık vakıflarına ‘çeki düzen’ de veriliyor. ‘Biz’ Osmanlı dönemindeki müsadereyi de duymuştuk. Tabii müsadere ile kayyum arasında temel bir fark var. Şimdi yapılanlar, yasaya uygun biçimde yapılıyor. Bu da, zaman içinde alınan yolu gösteriyor.
Son günlerde bir de ‘millî’ olma/olmama meselesi çıktı. Biz bu millîlik işini çok eskiden biliriz, doğuştan gayrimillî sayıldığımızdan. Ülke vatandaşlarının ‘millî’ ve ‘gayri’ olanı diye ayrılması (Müslim ve gayrimüslim der gibi) eski bir uygulamadır. Uygulama eski de, bu kategoriye kimin konacağı, konjonktüre göre değişiyor. Bakalım on yıl sonra kimleri göreceğiz bu kategoride… Belki eskilere göre en büyük fark basındır.
Benim zamanımda azınlık yazarları iyiden iyiye akıllanmıştı. Hiç şikâyet etmezlerdi, onlara ilişen de olmazdı. 1950’lerde bir Rum’un, bir Ermeni’nin çıkıp ‘devlet’i eleştirdiğini hiç hatırlamıyorum. Sertel’ler ve Aziz Nesin gibi birkaç kimse bu kuralı ihlal eder gibi oldu ama ânında onlara ‘durumun vaziyeti’ bildirildi: Kırmalar, yıkmalar, sürgünler vb. Tabii, gazeteci oldukları için değil, komünist oldukları için kovalandılar. Paralel veya terörist olmak gibi bir şeydi o yıllarda komünist olmak. Ne de olsa zamanla ülke değişiyor, ama yavaştan.
Eskiden derin devlet diye bir kurum vardı. Bu derin şeyin işlevi, işleri hızlandırmaktı. Mevzuatla vakit kaybetmemek için vardı. Kimin ne olduğu önce kararlaştırılır, sonra yasa masa, mevzuat filan demeden, mesele şıp diye hallolurdu. Böylece devletin randımanı çok yükselmişti. Bizim evde mevzuatın ne olduğunu pek merak etmezdik. Nasıl olsa ihlal edilecekti. Biz başımızdakilerin ruh halini, gönlünde yatanları, kafasında esenleri, o günkü keyfini filan bilmek isterdik. Polisten de çok korkardık. Polislerin, bizi değil, kim olduklarını tam bilmediğimiz birilerini bize karşı korur gibi bir hali vardı. En azından biz böyle algılardık onları. Bugün böyle hissedenlerin, eskiden de bizlerin böyle hissettiğimizi bilmelerini isterdim. Bu kader ortaklığı iki tarafa da teselli verir herhalde.
Devlet içinde kadrolaşma sorunu yaşamazdık, çünkü devlet memuru olmak bize baştan yasaktı. Böylece rahattık. Paralel sayılmamız da olanaksızdı. Yani eskiden işler aynıydı ama daha sistemli yürütülürdü. Birilerini istihdam edip sonra onlarla uğraşmak yerine, işe hiç almazlardı. Günah keçisi olmamız için memuriyetten geçmemiz gerekmiyordu; bunun başka yolları vardı. Ama günah keçileri ülkede şu veya bu biçimde hep var olmuştur – azınlıklar başta olmak üzere, ‘ayrımcılar’, ‘Moskova uşakları’, ‘şeriatçılar’ gibi… Bugün de durum eskiye bütünüyle benzemiyor diyemeyeceğim. ‘Batıcı lobiler’ yeni bence.
Meşruiyet sorunu da buna benziyor. Böyle bir sıkıntı eskiden de pek olmadı ülkede. ‘Meşru’ kelimesine ‘fiili durum’ anlamını verirseniz, bu alanda ne çelişki doğar, ne sıkıntı, ne de tartışacak bir durum. Her şey yerli yerine oturur. Biz meşruiyet konusunu hiç gündeme getirmezdik. Fıtrata uymayan, yabancı bir kavramdır aslında bu soyut, siyasi kavram.
Biz kimin egemen olduğuna bakardık. Kimse o, odur meşru olan. Gerisi boş laf. Lafla de gemimizin yürümeyeceğini bilirdik. Gemisini kurtarana da ‘kaptan’ derdik. Şimdi de öyle galiba. Bir-iki şey eklemek istiyordum ama yerim dar. Kısaca: Eskiden de masumiyet karinesi kullanılmazdı; iftira ‘hüküm’ sayılır, insanlar süründürülürdü.
Komplo teorileri de, eski bir hastalık olan paranoyanın belirtisi olarak yaygındı. Yani, yaşlandım ama pek farklı bir dünyada yaşamıyor duygusunu yaşıyorum. Balkanlarda yaşayan azınlıklar bunları bilir. Darısı çoğunluğun başına.
Azınlıkça / “Azınlıklar Türkiye’yi doğru okudu” Herkül Millas – @HerkulMillas 15.2.2016
İki kez Abdi İpekçi Barış Ödülü’ne layık görülen Herkül Millas, Ankara’da doğdu. Robert Kolej’de okuduktan sonra yine Robert Kolej’de inşaat mühendisliği eğitimi aldı. TİP üyesi oldu, 1971 yılında Yunanistan’a yerleşti. Mühendis olarak dünyanın çeşitli yerlerinde çalıştı. 1990-1995 yıllarında Ankara Üniversitesi’nde Yunanca bölümünün kuruluşuna önayak oldu. Türkçe ve Yunanca yayımlanan altı kitabında Türk-Yunan ilişkilerini ve özellikle karşılıklı algılamaları işledi. “Öteki” ve ulusal kimlikler üzerine Doktora çalışması bulunmakta.
Tartışma
Henüz yorum yapılmamış.